top of page

ÖZGÜRLÜK DENİZLERDEDİR !! YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU

Ta çocukluğumdan beri trenleri gören ve onların geçişini seyreden bir yerde yaşamak isterdim. Herkes deniz kıyısında bir evde oturmak ister. Bense demiryolunu gören bir penceresi olan evde oturmayı düşlerdim. İlkokulu bitirip Kadıköy Orta Okuluna yazılınca tren tutkum katlandı. Göztepe’den Kızıltoprak arası vasıta sadece tren vardı. Sabah 07.56 onu kaçırırsan 08.41, ders 09.00 da başlardı. Sonra Haydarpaşa Lisesi. Otobüs imkanı olsa da tren vazgeçilmezimdi. Sınıf arkadaşım Albert Erenköy’den biner, baştan üçüncü vagonda buluşur, cam kenarındaki servis sehpasını kaldırır masa maçı yapardık. Bir eylem sonunda lise 2. sınıfta Haydarpaşa Lisesinden deport edildim. Liseye Erzincan’da halamın yanında devam ettim. Tren sefası dakikalardan 48 – 50 saate çıktı. Banliyöden kara trene transfer olmuştum. Yaşım 17 ve gurbet yolları. Trenlere merakım yaşam konumumdan kaynaklanıyordu. Bunun yanında gemilere, uçaklara veya diğer vasıtalarla hiç ilgi duymadım. 15 yaşımda Beylerbeyi genç futbol takımına seçildim ve bütün dünyam o sihirli meşin yuvarlağın içinde şekillendi. Eduardo Galliano “ Ben bir futbol dilencisiyim” der sanki beni tarif etmiş. Tesadüfün gücüne inanırım. İnsanın hayatında bir dönemin sonunu temsil eden ve açıkça yeni bir istikamete işaret eden anlar vardır. İşte o anlardan biri geldi ve beni buldu. Çok yazdım, anlattım. Ama mecburen tekrar yazacağım. Şeref Stadında bir maçımızdan sonra bizim takımı yüksek duvarların arkasından trompet çalarak destekleyen siyahlar giyinmiş “ Ortaköy İtfaiye çalışanlarına” teşekkür etmek için gittiğimiz binanın kapısında “ YÜKSEK DENİZCİLİK OKULU“ yazıyordu. Bir teşekkür etmek için geldik dememize rağmen bizleri içeri davet ettiler, okulu gezdirdiler, çay kahve ikram ettiler. Futbolcular , yöneticiler otuz kişiden fazlaydık. Ben okulun ambiyansına, talebelerin yakınlığına bayıldım. Ama beni etkileyen “ niçin bize yardım ettiniz” sorumuza “ biz denizciyiz yardıma ihtiyacı olan herkesin yanında oluruz” cevabı oldu.

ydo

O tarihlerde Sultan Ahmed İktisadi – Ticari İlimler Akademisinde talebeydim. Üçüncü sınıfa geçmiştim. Futbol oynuyordum. O sene Lüleburgaz profesyonel takımına transfer oldum. Temmuz başı hazırlık maçında sakatlandım. Altı ay istirahat verdiler. Aklımdan çıkmayan Yüksek Denizcilik Okulunun imtihanlarına hazırlanmama fırsat doğdu. Yeniden lise derslerine çalıştım. Güverte bölümüne 20 talebe alıyorlardı 12. olarak kazandım.( Makineye 25 öğrenci alınırdı. Toplam her sene 45 öğrenci okula alınırdı.) Denizci olup “ yardıma ihtiyacı olan herkesin yanında olmak” tutkusundaydım. Meslek benim için ikinci sırada geliyordu. Daha doğrusu mesleğin ne olduğunu, okulu bitirince ne olacağımı umursamıyordum. Yatılı okul, 68 olaylarından uzaklaşmak, neticede huzuru arıyordum. Okulun ilk dönemlerinde hocamız Ruhi Sarıalp bizlerle toplantı yapar “ Çocuklar disiplinden sıkılacaksınız, bu sıkıntıların sonunda özgürlüğe adım atacaksınız. Biliniz ki özgürlük denizlerdedir. “ der bizi motive ederdi.

hamit naci

Konu dışı ama eklemek isterim. 2. dünya savaşı sırasında Alman istilasına uğrayan Yunanistan’da direnen sadece sosyalistler ve koministlerdi. Aralarındaki parola “ Özgürlük denizlerdedir” “ eleftheria tis thalassas” idi. Sonunda özgür oldular. Bizler Türk denizcileri olarak ne kadar özgürdük? Aslında denize hazırlık dönemimizde özgürlüğü okulumuzda yaşamıştık. Birinci – ikinci sınıflarda kurallar içinde tatlı bir disiplin, hocalarımızın babacan tavırları, müstahdemler : Terzi Rıfat Usta , berber Kemal, elinden lezzet damlayan Mengenli baş aşçı Sadullah Usta, kapıdan kuş uçurtmayan Malatyalı Apo. Ayrıca sayamadıklarım. Bütün sevgilerini üstümüze akıtırlardı. Müthiş beslenirdik. Talaş kebabı, iç pilav yanında tavuk pirzola, hanım göbeği tatlısı, cumartesi öğle yemeği, Nisan 15- Haziran başına kadar kalkan balığı, barbunya pilaki, helva. Çesmelerden akan kana kana içtiğimiz Hamidiye suyu. Yaz, kış ful giysi , ayda 30 (otuz) lira maaş (simit 15 kuruştu ) ayrıca spor kıyafetleri verilirdi. Üçüncü sınıfa geçince, okulun bir yerde idare amiri gibi olurduk. Tabii sevgi ve saygı en önde. Mezun olup denize çıkınca özgürlüğün dışına atıldığımızı anladım. Çelikten bir tekne ve makine dairesindeki siliciden, güvertedeki gemicisine kadar mesuliyet taşıyan bir çalışma sistemi. Öyle bir mesuliyet ki yüz rakamıyla sıfır arasında hiçbir sayı yok. Ya yüzsünüz ya da bir anda sıfır olabilirsiniz. Arada yetmiş, altmış ..... yok. Çalışma limiti yok. Zaman gelir 24 saati 26 – 27 saat yaşayabilirsiniz. Sorulur, limanlarda özgürlüğün tadını çıkaramaz mıydınız. Limanlarda stres atılır, özgürlük yoktur. Son çalıştığım dönemde baş mühendisle yemeğe çıktık. Her lokmada, kadehten bir yudum alışımda, gemi gelip masanın ortasına oturuyordu. Yükleme nasıl gidiyor? Dışarıdan gelen oldu mu? Personelin bir sıkıntısı var mı? Neticede yemek mi yedik dayak mı?

ydo ortaköy

Sonuç: Yaşasın özgürlük, nasıl yaşanıyorsa..... Bir de geride bıraktıklarımız. Kayahan şarkısında çok güzel anlatıyor. Havada deniz kokusu / Aramızda denizler Yıllarımı çaldı yokluğun / Ağlasam ağlar mısın? Denizlerde sen / Hasretinde ben Yokluğun esiyor akşamlarda Kadehlerde sen / Çaresizim ben Yoksun sen akşamlarda Gemiler geçer uzaktan / Bir beyaz hüzün soluklanır Gel bir daha gitme hiç / Hep gözümün önünde ol sen Hep yanımdaki resim gibi / Aramızda denizler Yıllarımı çaldı yokluğun / Kadehlerde sen Çaresizim ben / Yoksun yoksun akşamlarda. Denizler özgürlük alanıdır. Doğru, atlarsınız bir cruise gemisine , bütün olumsuzlukları karada bırakırsınız, yanınıza onlardan hiçbir şey almazsınız, güneş batarken bir kadeh yudumlayarak güneşi uğurlarsınız. Denizler özgürlük alanıdır. Bir korsan atasözü vardır “ kanunlar karada, özgürlük denizde yazılır”. Şayet korsansanız özgürlüğü denizin her alanında yaşarsınız. Ben bazı alanlarda yaşayanları gördüm. Burada özgürlük yutturmacasının ilerisinde “ denizci ruhu” , ayrıca yuvam “ Yüksek Denizcilik Okulu” ruhuyla yetişmenin verdiği ve çok gerilerde kalan , unutulan bir olgudan bahsetmek istiyorum. Beni, meslek değil “ Biz denizciyiz yardıma ihtiyacı olan herkesin yanında oluruz “ ritüeli denizci olmaya yönlendirdi. Bu benim için bir tutkuydu. Bu tutkuyu yaşadım ve çevremden de gördüm. Nereye kadar ? Bazen zorlandım, çünkü zaman zaman “ akılla kalp arasında kalıp” yönümü tayin etmek zorunda kalıyordum. Üzülüyor, o sıkıntıları iki kadehe sığdırmaya çalışıyordum, tabii çare olmuyordu.

hamit naci

Şimdi bütün davranışlar bir tarafa, bizleri, bütün toplumu etkileyen yaşanmış ve yaşanmakta olan güncele gelirsek. 1970 lerde neoliberal uygulamalara damga vuran “ MİLTON FRİEDMAN “ serbest piyasa ve sıkı para politikalarına önem veren, piyasaya ve sosyal politikalara hiç karışmayan, devletin ekonomiden elini çekmesini savunan doktrinin sahibidir. En önemli kitabı “ KAPİTALİZM VE ÖZGÜRLÜK “. Amerika’da sosyalistlere, aydınlara, sanatçılara düşman olan bu adama 1976 senesinde Nobel ödülü verildi. (Nobel’i de anlayın ) Sovyetler dağıldıktan sonra “ Serbest Piyasa” düşüncesinin yayılmasını sağlayan doktrinin sahibidir. Ayrıca. Freidman Şili’de Allende’yi deviren faşist General Pinochet’in uzun yıllar danışmanlığını yaptı. Freidman doktrini 24 ocak kararlarından sonra ülkemizde de yürüdü. Özal bu kararları uyguladı. İşçilerin , memurların , köylülerin, esnafın özetle sabit gelirlinin yaşamını kısıtladı. Özal ile başlaya Kemal Derviş’le tam yol ilerleyen neoliberal politikalar uçuşa geçti. Neticede devletin tüm kurumları satıldı. Sendikal hak ve özgürlükler askıya alındı. Özetle emperyalizmin kaynağı neoliberalizm az gelişmiş ve geri kalmış ülkelerde ön saflarda yer aldı. Kısaca Freidman doktrini emekçiyi budadı. Daha özetle sistem “ Bertolt Brecht” in tahtravallisidir. Aşağıda sömürülenler, yukarıda sömürenler. Tahtravalli hareket etmez. Aşağıdakiler sömürülmek için aşağıda, yukardakiler sömürmek için yukarıdadır. Bu sistemden denizcilik sektörü de nasiplendi. D.B.Deniz Nakliyat gemileriyle, taşınmazlarıyla elden çıkarıldı. Türkiye Denizcilik İşletmesi’nin başta yolcu gemileri, şehir hatları, ambarları, depoları satıldı. Limanlar yabancılara geçti. Kıyı ülkelerinin sigortası “ kılavuzluk Teşkilatları” piyasalaştırıldı. Dünya kıyı ülkelerinde kılavuzluk uğraşı, kılavuz kaptanların koordine ettiği birlikler veya federasyonlar tarafından icra edilirken bizde kılavuz, patronların kucağına atıldı. Literatürde bu iş “ Can, mal, çevre güvenliği için yapılır, ticari bir olay değildir” diye geçerken birilerinin rant kapısı oluverdi. Milton Freidman doktrini acımasızca devreye girdi. Yani emeğin hiçbir değeri yok. Ayrıca dünyada en kapitalist ülkelerde dahi kılavuz teşkilatlarının patronu yoktur. İspanya’da kılavuz teşkilatlarının hamisi “ Kral Carlos “ bizde kılavuzların hamisi “ rantiyeciler”. Rantiyecilerin hamisi.... ? Bakın ne diyor Cahit Sıtkı Tarancı : Memleket isterim. Gök mavi, dal yeşil tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Ben de memleket isterim denizcilere gereken değer verilsin. Tabii denizciliği hak edenlere korsanlara değil.

Kaptan M.Ali SÖKMEN 72 Gv.

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page