top of page
Yazarın fotoğrafıAlper Akpeçe

Virüs


İnsan düzeni bozan bir virüs müdür
virüs

Tarih boyunca insanlık, gelişimini ve hayatta kalma mücadelesini çeşitli düzenler kurarak sürdürdüğünü biliyoruz. Günümüzde yapay zeka ve algoritmik yazılımlarla, çok daha hızlanan bilginin sorgulanması, önümüze cevap verilmesi gereken basit bir soruyu çıkartmıştır:


Tüm bu gelişimi sağlayan İnsan düzeni bozan bir virüs müdür ? 


Modern toplumların karmaşık yapısı, kaynakların sınırlılığı ve hızla artan nüfus, artık bu soruya cevap vermemizi gerektiriyor.


Filozof Arthur Schopenhauer'in "isteme" kavramı, insanın doyumsuz doğasını açıklamaya çalışmıştır. İnsan devamlı arzulayan varlık olarak, sürekli daha fazlasını talep eder. Ancak bu talepler doğaya, diğer canlılara ve hatta kendisine zarar verir. Schopenhauer’in bu felsefi yaklaşımı, insan davranışlarını anlamada önemli bir çerçeve sunar. Buradaki zarar verme sonucuna dayanan tespit, virüs tanımlamasını desteklemektedir.


David Hume’un insan davranışlarına yönelik analizleri de bu noktada devreye girer. Hume’a göre, insanlar rasyonel varlıklar olmanın yanı sıra, duygularıyla da hareket eden varlıklardır. Toplum içinde ve teknolojiyle olan ilişkilerinde, bu duygusal yön sürekli olarak devreye girerek onları kendi yıkımlarına sürükler.


İnsan-makina ilişkisi ise, günümüz teknolojinin gelişimindeki süreklilik ve insanların giderek daha fazla teknolojiye bağımlı hale gelmesi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Bu bağımlılık, insanın kendi sınırlarını zorlaması ve doğaya karşı adeta bir meydan okumaya dönüşmüştür. Gelişim yeni ürünlerin icadına, yeni ürünlerin arzı talebi arttırmasına, artan talep ise tüketimi yükselmesine sebep olması ile oluşan sarmal doğayı ve kendini tehdit eden bir oluşuma dönüşmüş, Sarmalda Gücü elde etmek en büyük hedef haline gelmiştir. Ancak bu meydan okumanın sınırları var mıdır? Ve bu sınırları aşmanın bedeli nedir?


Modern toplumda, “insanlık kendi yıkımının mimarıdır” fikri, bu soruların yanıtını kısmen verir. Thomas Malthus'un nüfus teorilerine göre, “nüfus geometrik artarken besin üretimi aritmetik artar. İkisinin çakıştığı noktadan itibaren de kıtlık başlayacaktır.” şeklindedir. Bunun da mevcut hâliyle yönetilemeyeceğini ve kaçınılmaz biçimde geometrik nüfus artışının kriz çıkaracağı savunmaktadır. Sonrasında kaynaklara erişim konusunda bir rekabet ve nihayetinde şiddet doğacaktır. Nüfus artışı, sınırlı kaynaklara erişimi zorlaştıracağından, paralelinde şiddetin artması, hatta keyfi nüfus azaltımına yönelik politikaların gündeme gelmesine yol açacaktır. Ancak bu politikalar, etik, ahlaki ve pratik açıdan ciddi olarak ele alınarak eleştirilmelidir. Nüfus teorileri, nihai hedef olarak kaynakların adil paylaşımı konusunu gündeme getirir. Bu noktada adaletin sağlanması için nasıl bir yol izlenmelidir?


Nietzsche’ye göre, insanın temel dürtüsü, güç ve iktidar arzusudur. Bu dürtü, insanın sürekli daha fazlasını istemesine ve mevcut düzeni sürekli zorlayarak bozmasına yol açar. İnsan, düzeni bozarak kendini yeniden yaratır, ancak bu süreç aynı zamanda kaosa da yol açabilir.


Ne yazık ki; günümüzde insanlığın Sanayi devrimi sonrasında, ekolojik ayak izi ve sürdürülebilir olmayan tüketim alışkanlıkları edinmesinin uzun vadeli sonuçlarını yaşıyoruz. Sürekli büyüme ve tüketim üzerine kurulu modern ekonomi, hem çevreyi hem de insanı tükenişe sürüklemekte. Tüketim çılgınlığı ve doğal kaynakların hızla tükenmesi, ekolojik dengeyi tehdit ediyor ve yalnızca insan toplumlarını değil, tüm gezegeni etkileyen bir krize dönüşüyor.


İnsanlık, tarih boyunca aynı oyunu oynamaya devam ederken, sadece oyuncular değişmiştir. Sınırlı kaynaklar, artan nüfus, ekolojik denge ve sosyal eşitsizlikler, modern dünyada çözülmesi gereken büyük sorunlar olarak karşımızda duruyor. Schopenhauer'in istem kavramı, Malthus'un nüfus teorisi ve Hume'un insan davranışları üzerine düşünceleri, bu sorunları anlamada bize önemli ipuçları verir. Ancak asıl soru; insanlık bu sorunları çözmeye yönelik bir yol bulabilecek mi? Ve bu yol, adalet, eşitlik ve sürdürülebilirlik temelinde mi olacak? İnsan cevapları bilinmesine rağmen, bu iradeyi ortaya koyabilecek mi? 


Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, insanlık tarihinin değişmez bir parçası olmaya devam ediyor. İktidar ve güce ulaşma çabası, toplumların sürekli bir mücadele içinde olmasına yol açıyor. Her ne kadar liderlik, özgürlük ve eşitlik arayışları, tarih boyunca birçok harekete yön vermiş olsa da, bu hareketler, bir çok sefer aynı hataya düşerek, gücü elde ettikten sonra yozlaşmaya ve temel ilkelerin ihlaline doğru yol almıştır. Tarih, güçlünün zayıfı ezdiği bir döngü olarak tekrar etmiştir. Bu döngüde, her yeni lider veya güç, zamanla eski lidere dönüşerek benzer hatalara düşmüştür. Yakın tarihte bu yozlaşmanın yaşanmadığı ender bir örnek Cumhuriyetimizin kuruluşudur. Toplumun özgürlük, eşitlik ve laiklik temellerine dayalı bir düzen kurma amacını taşıyarak girdiği mücadeleyi kazanmasının ardından bu döngüye direnmiştir. Gücü elde etmesine rağmen yozlaşmaya karşı çıkmış olduğundan, günümüzde halen güncelliğini korumaktadır. Hırs yerine akılcılık, azamet yerine tevazu, dogmatizm karşısında hakikatin arayışı gibi temel anlayışlarından beslenmiştir. Bundan yola çıkarak Gençliğe hitabenin kaleme alındığını tahmin ediyorum. 


Vatan şairlerimizden Nazım Hikmet RAN ‘ın özgürlük, eşitlik ve insanca yaşama özlemini yazıya döktüğü DAVET ile  yazıma son vermek istiyorum 


Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket bizim!


Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim!


Kapansın el kapıları,

bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu davet bizim!


Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim!

—-


Hepimizin durup bir nefes alıp, kendimize zaman ayırmalı ve ne yaptığımızı düşünmeliyiz.


Saygı ve Sevgilerimle,

Alper Akpeçe

23 Eylül 2024


61 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Σχόλια

Βαθμολογήθηκε με 0 από 5 αστέρια.
Δεν ήταν δυνατή η φόρτωση των σχολίων
Φαίνεται πως υπήρξε τεχνικό πρόβλημα. Δοκιμάστε να επανασυνδεθείτε ή να ανανεώσετε τη σελίδα.
bottom of page