Sayın Erol Pınar Mk.79 abimin, "Sümerli Ludingirra'nın Mektubu" isimli yazıma yaptığı değerli yorumdan yola çıkarak, cevabımı dikkat çekmek ve düşündürmek amacıyla bir blog kaleme alarak yapmayı uygun buldum;
Erol Pınar'ın Yorumu:
"İç savaşlar ve yıkıcı devrimler gibi toplumsal olaylarda halkın desteği hangi orandadır? Bu tür değişimlere öncülük eden bir avuç insan gerçekten halkın temsilcileri midir?
Halk devrimi ya da halkın iktidarı gibi kavramlar sağlam temellere mi dayanır? Fransız Devrimi, kendi koşullarında haklı bir hareketti, ancak sonrasında bu devrimi gerçekleştirenlerin yönetim tarzı sorgulanmaya başlandı. Aynı durum Sovyetler Devrimi için de geçerli olabilir.
Soru şu: Günümüzde teknolojinin bir avuç şirket ve kişinin elinde toplanması, geçmişte olduğu gibi bir devrim duygusunu tetikleyebilir mi?"
Cevabım:
"Tarih, her zaman güçlü olanlar tarafından yazılır." Bu düşünceden hareketle, Erol abimin sorularına cevap vermek istiyorum.
Tarih boyunca yaşanan iç savaşlar ve devrimler, her ne kadar halkın desteğini almış gibi görünse de, hemen hepsi halkın gerçek iradesi dışında, gücü elinde tutan az sayıda organizatör tarafından, dönemin koşulları manipüle edilerek gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda "halk devrimi" ve "halkın iktidarı" gibi kavramların sağlam zeminlere dayandığını söylemek güçtür. Halk, üretim ve tüketim sürecinde vazgeçilmezdir, ancak tarihsel süreçte gerçek anlamda iktidara hiçbir zaman sahip olamamıştır. Sosyal adalet sağlandığı ve mülkün adil dağılımı gözetildiği sürece, halk rahat ettirilmiş ancak gücü elinde bulunduramamıştır.
Devrim duygusu genellikle toplumun iflas eşiğine gelmesiyle ortaya çıkarılmış ve bu da çoğunlukla kontrollü bir süreç olarak yaşatılmıştır. Apple’ın kurucusu Steve Jobs'un ölümünden önce kendisine yazdığı e-mail mesajı (internetten kolayca ulaşılabilir);
"Yediğim yiyeceklerin çok azını ben yetiştiriyorum, hatta tohumları bile ben üretmedim. Kıyafetlerimi ben yapmıyorum. Kullandığım dili icat etmedim. Matematiği ben keşfetmedim. Düşünmediğim yasalar tarafından korunuyorum. Özgürlüklerim bana başkaları tarafından sağlanıyor. Teknolojinin çoğunu icat etmedim. Ve buna rağmen tüm bu insanlara bağımlıyım..."
Jobs'un kendi email adresine gönderdiği bu mesajı, hayatı boyunca sahip olduğu güce ve başarıya rağmen, ne kadar çok insana ve topluma bağımlı olduğunu vurgulaması açısından düşündürücüdür. Bu, dahi olarak tanınan müthiş işler başarmış bir insanın dünya üzerindeki ağların ve sistemlerin bir parçası olduğu itirafı değil midir?
Bugün, Apple, Microsoft, Tesla gibi dev şirketlerin görünen sahipleri olarak inanılmaz işlere imza atmış Steve Jobs, Bill Gates, Elon Musk gibi isimlerin, çok daha büyük bir sistem içerisinde yer aldıklarını internetten yapacağımız basit bir arama ile görebiliriz. The Vanguard Group, BlackRock ve State Street gibi kuruluşlar, bu dev şirketlerin ortakları. Hatta Google, Amazon, Coca-Cola ve daha birçok küresel markada da aynı isimlere rastlanıyor. Bu, sermayenin nasıl tekelleştiğini ve dünya ekonomisinin nasıl şekillendiğini göstermez mi?
Bu durum, halk katmanlarında devrim duygusunu yeniden uyandırabilir mi? Bunu
önümüzdeki ABD başkanlık seçimlerinde bir biçimde ama çok demokratik olmayan şekilde tezahür edebileceğini bir çok aktivist dile getirmekte. Ancak bunun halk iradesine ait olabileceğini söylemek bence çok pesimistik,
Ancak Teknoloji 4.0 ile birlikte insana olan ihtiyacın en azından üretim tarafında bir miktarda olsa azalmasıyla, belki tarih sahnesinde sürekli sahneye konulan "mış gibi senaryosu" 'a daha az gerek kalınabileceğini düşünülüyor.
Sermaye güdümündeki halk katmanlarının hala kendini gerçekleştirmesine inanmak bana çok ütopik gelmekte,
Bu konuda sizlerde düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Sevgi ve Saygılarımla
Alper Akpeçe
Comentarios