top of page

SAGİR VAKASI 2

Güncelleme tarihi: 11 Eki 2024

Kurtuluş savaşında İngilizler hem İstanbul hükümetini Ankara aleyhinde bir çok karara imza attırırken hem de Ankara hükümetini pasifleştirmek için çeşitli yollara başvurmuştur. Bu arada boş durmayan İngiliz hükümeti Anadolu’ya gönderdiği yüzlerce casusla Ankara hükümeti aleyhinde ayrılıkçı grupları kışkırtmıştır fakat bu casuslardan birisi vardır ki Atatürk’ü öldürmekle görevlendirilmiştir. İngiliz çıkarlarını önde tutmayı kendine şiar edinmiş Sagir’in her şeyin bittiğini anladığı anda, idamından 25 gün önce Albay Wood’a kendi el yazısı ile yazdığı mektup gerçekten ilginç ve irdelemeğe değer…konuyla ilgili 19 Haziran 1921 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çıkan yazı sunulmuştur. Gazete haberi irdelendiğinde günün koşulları içerisinde kamuoyu oluşturulmasına matuf mektubun vurgulayıcı bölümleri ön planda tutulmuştur. İngilizce mektubun ilgili bölümleri incelendiğinde, Mustafa Sagir öylesine üst düzey bir hiyerarşik yapı içerisindedir ki, Lord Kurzon (Dışişleri Bakanı) Kraliyet Genelkurmay Başkanı Malta Askeri Valisi, arkadaşı Hindistan Genel Valisi ilk ağızdan akla gelen isimler… Aslında böyle bir kişinin Ankara’ya gönderilmesi, diğer açıdan Ankara’ya verilen önemi de kanıtlamaktadır.

Hindistan’ın Hilafet Temsilcisi olarak gelen bir Hintli Müslüman, İngilizden daha iyi İngiliz olduğunu kendi ağzından şöyle belirtiyordu:

 

“Her şeyden evvel bir İngiliz teb’asıyım ve çocukluğumdan itibaren onlar tarafından yetiştirildim. Şayet Türkler de bana İngilizler kadar iyi davranmış olsalardı, o takdirde bütün kalbim ve ruhumla onlar için çalışırdım”

  

Mektubun başı Yeni Türk Devleti’ne verilen gözdağı, ikinci kısmı kendi teşkilâtına karşı günah çıkarma, son kısmı da her bilinçli bir casus gibi, üstlerine “ağzımı kapalı tutmayı yeğlerim” şeklindedir.

 

Mustafa Kemal, Yeni Türk Devleti’nin kararlılığını, egemenlik ve bağımsızlığın elde bulundurulmasının ilk koşulu olarak öngörüyordu. İngilizler, kararlı olunca hele bu kararlılık halk direnişine dönüşürse, kararlarından hemen cayıyorlardı. Mondros Mütarekesi’nin hemen sonrasında 13 Ocak 1919’da Kars’a Askeri Vali olarak atanan İngiliz albayının gönderdiği Ermeni Vali’yi Kars halkı istemeyince, “olursa Kars’ı kana boyarız” direnişi ile Ermeni Valiyi Erivan’a geri göndermişlerdi. Mustafa Kemal şunu da iyice biliyordu. İngiliz politikası kim olursa olsun, kişileri, toplumları, milletleri kullanıyor, kendi çıkarlarına hizmet ettiriyor, en kötü durumda kaderine terk ediyordu. Bu durumda İngilizlerin politikası, Mustafa Sagir’in kurtulması değil, idamından sonra Hindistan’da bir propaganda malzemesi olarak kullanılmasıydı. Görünürde Sagir’in serbest bırakılması için İngiliz Yüksek Komiseri Sir. H. Rumbold’un yaptığı başvurulara karşın Mustafa Sagir 23 Mayıs 1921’de Ankara İstiklal Mahkemesi’nce yargılanarak ölüm cezasına çarptırılıyor; bir gün sonra ivedilikle idam ediliyordu. İdam haberini 25 Mayıs 1921 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi “Dünkü İdam Casus Mustafa Sagir Asıldı” başlığı ile veriyordu. Bu icraata karşı hazırlıklı olunmalı ve öncelikli olarak “Halkla ilişkiler” disiplini açıklıkla kullanılmalıydı. Bu espriden yola çıkan Mustafa Kemal 27 Haziran 1921’de Hint Müslümanlarına hitaben bir beyannamede, Mustafa Sagir’in gerçek kimliğini ortaya koyduktan sonra, İngiliz Hükümeti’nin Ankara’ya atfettiği önemi ustaca ortaya koyuyordu. Halkla ilişkiler disiplininin açıklık ve en yetkili otoriteden bildirilme ilkesi ve kararlılık gösterisi şu şekilde vurgulanıyordu:

 

“Büyük Millet Meclisi Hükümeti tabiatıyla her medenî hükümetin veçhile bu casusu derhal idam ettirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Mustafa Sagir hakkında işa’a (yayılmış) edilmiş şeyleri tekziben (yalanyarak) Hindistan ahali-i müslümesine hakikî hali arz eder ve ahali-i müslümenin her veçhile basiretkâr (sağduyulu) bulunmasını tevhid ederim”

 


Mustafa Sagir bize, İran’da Davetül-halk gazetesinin yayımlanması için İngilizlerin, İngiliz taraftarı olan İrantü heyetine para verdiklerini, Kaşgar aşiretlerinin isyanını, İngilizlerin Muhammere Şeyhi’ne verdikleri parayı nasıl kullandığını, İsfahan’daki İngiliz ajanlarının nasıl çalıştıklarını, Yehad gazetesine verilen paralarla neler yaptıklarını, Birinci Dünya Savaşı’nda İran Şahı’nı nasıl elde ettiklerini, Bağdat’ta gizli örgütte çalışan Muhammed Şah’ın, Hankin sınırında Rauf Bey’le (Orbay) çatışmaya giren aşiretleri nasıl teşvik ettiğini de anIatmıştı.

  


Casusluk davalarının en önemlisi ve ilginci Mustafa Sagir’inkiydi. İstanbul’da çalışan gizli gruplardan biri, telgrafla, Hint Hilafet Cemiyeti üyelerinden Mustafa Sagir’in Anadolu’ya, Hint Hilafet Komitesi’nin aracılığıyla ve adeta Hindistan Müslümanlarını Anadolu’da temsil etmek için gönderildiğini bildiriyordu... İçişleri Bakanlığı bu bilgiyi önemli saymış, Mustafa Sagir’e saygı ve kolaylık gösterilmesi için İnebolu’ya emir vermişti. Bir süre sonra İnebolu’ya çıkan Mustafa Sagir’e gerek halk, gerekse hükümet yetkilileri tarafından samimi bir karşılama töreni yapılmıştı. Fakat Mustafa Sagir, Kastamonu’da aynı törenle karşılanmayınca üzülmüş, hatta yetkilileri bir telgrafla Ankara’ya bile şikayet etmişti. Bu şikayet üzerine Kastamonu valisi biraz azarlanmıştı.

Hindistan’ın Hilafet temsilcisi rolüne bürünerek 28 Kasım’da İnebolu’ya, 11 Aralık 1920’de Ankara’ya gelen, ama İngiliz istihbaratının ajanı olarak çalışan ve Mustafa Kemal’e suikast düzenlemeye yeltenen Mustafa Sagir çok geçmeden Yeni Türk Devleti’nin istihbarat servisince tutuklanıyordu.


Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page