top of page

MESLEK HAYATIMIN MUHTEŞEM 3 GÜNÜ VE M/V ERDEMİR

Güncelleme tarihi: 11 Eki 2024


Bizler M/V Erdemir’i Bilbao/İspanya’dan sıfır teslim alan kaptan, baş mühendis ve zabitan takımıydık. Kaptanımızın soyadını unuttum; Kürt İlhan, 2. kaptan Boksör Teoman Akın, 3. zabit Kürt Ekrem (Özdemir!) ve 4. zabit bendim. Baş Mühendis (Özür dilerim) 2. Mühendis Metin Öztüfekçi, 3. Mühendis Osman Şahin ve sınıf arkadaşı Mete (?).


İlk olarak Belçika’ya gidip gübre yükledik. Seferlerin sonunda Ahırkapı açığında demirledik.


O zamanlar Deniz Nakliyatı A.Ş. vardı. Sefer dönüşü kaptanlar istirahat etsin diye, abi Latif kaptan (Beybaba) İstanbul’daki gemilere atanırdı. Gemilere gelir, çıkar, süvari beylerle hep beraber demire inerdi. Demirleyince ikisi de gemiyi nöbetçi zabite bırakırdı.


Biz o sefer demire inerken, ben Mk. Telgrafındayım. Abi Latif, bizim süvari beye anlatıyordu: “Bak Şerif (Kaptan Şerif Karapınar), en güzel ve kolay demir yeri Beyazıt Kulesi’ni yıldıza alacaksın, Sultan Ahmet’in minareleri transit olacak, funda bismillah.” Öyle de yaptık.


Anlatırken bazı konuları gereksiz görebilirsiniz. Fakat her biri bir sinema filmi gibi birbirine bağlanacak ve tarafımdan montaj edilecektir. Sabredin, macera aksiyon filmi seyrediyormuş gibi havaya girmenizi arzuluyorum. Bir denizcinin aksiyon filmi ilginizi çekecektir.

Tahminen 1973 sonbaharıydı. Bir gün ben ve sonradan Metin ağabeyin yerine 2. Mühendis gelen rahmetli Cengiz Saydut (baba) (1967), demirde yatarken nöbetçiydik. O akşam, çok sevdiğim Baba Cengiz’le beraber yarenlik yaptık. Hafif esen lodos, lombozdan girip nefes aldırıyordu, bizi rahatlatıyordu.


Gece nöbetçi gemici kapıda tak tak vurdu. “Efendim, hava sertledi” diyerek beni uyandırdı. Köprü üstüne çıkınca karar verdim ve nöbetçi fenerci ve gemiciyi başa yolladım, hayboci ile 9 kiliti suya vermelerini söyledim. Mevki koydum (sahilden uzaklığımı tespit ettim).


Hava sabah iyice sertledi. Hele öğlen vardiya değişiminde 11:30 civarı felaket. Telaş eden Abi Latif kaptan dahil tüm değiştirme personeli servis motoruyla geldi fakat dalgalar yüzünden bordaya yanaşıp gemiye çıkamadılar. Ben; “Zarar yok beybaba, biz Cengiz’le ve personelle gemide kalır nöbete devam ederiz, sorun yok” deyince motor geri döndü ve bizler mecburen gemide kaldık.


Öğleden sonra hava gittikçe sertleşiyordu. Ben ve Baba Cengiz güverteye çıktık. Ben Cengiz’e; “Baba, ben demiri çifteleyeceğim ama tehlike bizi bekliyor” deyince, zaten sınıfının akıllısı ve tecrübeli makinacısı Cengiz; “Çeçen, ben de gidip makineyi ısıtayım, öyle dursun” dedi. Tamam dedim.


Ben 9 kilit demiri vira ettim, 5. kilitte iskele demirini de funda ettim. İlkini sancak demiri hayboci ile 11 kilite kadar kaçırdım, iskele demiri de 6 kilit kadar gitti ve aganta.


Tam pruvamda ismini hala hatırladığım M/V Semira vardı. Bu gemi jilet gemisiydi. O zamanlarda bu hurda gemiler Haliç’e girer, bozmacıya oturtulur, demirinden jilet imal edilirdi. O yüzden herkes bunlara jilet veya jiletçi derdi. İçine isterse çoban olsun bir gemici konur, ne elektrik ne bir şey. O gemicinin tek görevi de akşamları gazlı feneri başa, kıça demir feneri diye çekmekti. Ya görünür ya görünmez dandik fenerler.


Ortalık korkutucu olmuştu. Ben sürekli köprü üstünde duruyor, sürekli Sultan Ahmet minarelerinin transitine bakıyor, kımıldama var mı diye gözlemliyordum. O dalgalar ve o havada kazık gibi mevkimizde duruyorduk. Bizim VHF’imiz vardı ama daha cep telefonları icat edilmemişti. Bozmacı jilet M/V Semira’da ise iletişime ait hiçbir şeyin olmadığını tahmin edersiniz.


O akşam maalesef Baba Cengiz’le sohbet edemedik.


Ben yukarıda sürekli köprü üstünde nöbet tutuyor, radarı sürekli çalıştırıyor, gereken mevkileri kontrol ediyordum.


Derken;

Biz istediğimiz kadar (her ne kadar dalgalarla baş kıç yapsak, salsak da) yerimizde kazık gibi dursak da tam rüzgar üstündeki M/V SEMİRA hurdasının kımıldadığını gözlemledim. Resmen demir tarıyordu. Bir salınışta 10 metre yaklaşıyordu. Radarda bir mesafe dairesi çizdim. Nöbetçi gemiciye “Bu leke bu daireye değerse ve ben uykudaysam muhakkak uyandır” diyerek, yorgun olduğumdan köprüüstündeki kanepeye uzandım. 


Gece saat aşağı yukarı 23:30 civarıydı. 10 dakika olmadı, gemici “Efendi Kaptan, leke daireye değdi” diye geldi. Ben radara bakınca bir salınışta tarama mesafesi tam pruvamızda 15 metreye kadar çıkmıştı. 


KALKMAMIZ GEREKECEKTİ. 


Burada konunun ilgisi açısından rahmetli Levent Kayıket (1964) kaptan abimizden bahsedeceğim. Boğaz’da Haliç ağzında bir tanker kazası olmuştu. Biz okuldaydık. Hem hocamız hem de Hamit Naci’nin 2. Kaptanı rahmetli Efruz İneceli (bizi tam denizci yapan) bizleri Haliç’te motorla gezdirmişti. İnanın, en az sanki 5 cm yakıt var gibiydi denizin üstünde.


İşte o kazada tankerdeki yakıtın hepsi akmış, anaforlarla, akıntılarla Haliç’in açığını ve bilhassa Karaköy rıhtımını Galata Köprüsü’ne kadar doldurmuştu. Bu sırada Levent abimiz Karaköy’de yanaşık EGE yolcu gemisinde nöbetçi 3. Zabit’ti (4. Kaptan).


Aklı evvel vatandaşlar Karaköy-Kadıköy çıkma iskelesinin yanından (gazetelerden) önce sigara, sonra kibrit atıyorlar. Denizi yakamayınca, gazete tutuşturup denize atıyorlar. Büyük felaket böylece başlıyor. Tüm deniz alev alev yanmaya başlıyor.


Felaketi gören yakışıklı Levent abimiz, gözünün yaşına bakmadan EGE gemisini kaldırıp yangından kurtarıyor, Boğaz sularına çıkıyor. Ve İstanbul Haliç her yer yanıyor yanıyor. Tam tarihini bilmiyorum. Bizim sınıf okuldaydık o sıralarda. 


T.D.İ. işletmesi (tabii ki müdürleri) ne yaptı biliyor musunuz? 4. Kaptan gemi kaldırmaya yetkili değil diye sayın Levent abimize CEZA verdi. Ne diyeyim Allah B......... v....in! Bu olay cebimizde kalsın.


Ben belki kalkarız diye gece yarısı 2 demiri vira ettirdim. İskele demiri göze aldıktan sonra ki tarayan gemiye iyice yaklaşmıştık, hele gece yarısı sadece balast Erdemir’in köprüüstünden pruvanın dibi gibi görünüyordu, tekrar 10 kilite kadar mayna ettirdim. Artık fenerci gemici baş tarafta, öbür gemici dümende, sesler fırtınanın uğultusundan duyulmadığı için kamarotu da pasaparola yapmıştım. Başa gidiyor, koşa koşa geri geliyordu. 


Radarda tarama mesafesi 25 ila 30 metreye çıktığı sırada Baba Cengiz’i çağırdım. Başa dürbünle bakınca “Allahım bu ne” diyerek bana “Çeçen, ben makineye iniyorum, galiba kalkacağız değil mi?” dedi. Ben “Evet” dedim.


Bütün bu anlattıklarım 15-20 dakika içinde geçen olaylardır. Baba Cengiz makineye inince ben sancak demiri vira ettirmeye başladım. Bozmacı (Jilet) bizi teğet gibi geçtiğinde 4 kilit geminin altında kalmıştı. Tornistanla kurtaramazdık veya demir kesilirdi. Belki tarama durur diye ümit ederek tekrar kalomaya başladık. Bu arada Hırça Mapası kilitini açtık. Zira artık kalomada 12 kiliti bulmuştuk.


Ben dümendeki gemiciye “Demir bırakacağım” deyince o da “Efendim şamandıra atalım” dedi. Dışarısı cehennemi andıracak kadar fırtına ve uğultu vardı. “Koş” dedim. Güvertedeki yük koçosunu (çok ağırdı) bağla” dedim, fırladı. O gemici de koştu, 1 numara ambarın sancak tarafından şamandırayı saldı.


Bu arada D.B. Deniz Nakliyatı nöbetçi müdürü ile de VHF’de haberleşiyoruz. O da bunlar olurken baş enspektör rahmetli kıymetli abimiz Mümtaz Diker kaptanı uyandırmış. Bozmacı geminin son geçişinde durumu anlatıp gemiyi kaldıracağım deyince uyku sersemi olan Mümtaz abimiz araya usturmaça koysunlar diye talimat vermiş.


Ben; “Kardeşim, ben gemiyi kaldırıyorum, sonra bana ne yaparlarsa yapsınlar” deyip VHF’i kapadım.

M/V Semira bir geçti, baş taraf 15 metre. Efendi kaptan deyince, bir salınışta 30 metre gelen gemi bu gelişte üstümüzde olacaktı. 


“Salın demiri, denize bırakın” diye bağırdım. Zaten hazırlıklı olan fenerci ve gemici kastanyolayı açtılar. Ben tornistandan makineye, zincir denize. Sonra stop ve ağır yol ileri. Baş kıç yapa yapa Jilet’in yanından geçip İmralı’ya kadar ağır yolla gittim. 00:50.


Tam İmralı hizasında, 03:00 civarı rüzgar kesti. Döndüm. 04:00 ortalık süt liman. 07:de VHF’i açtım. Nöbetçi müdüre “Ben Ahırkapı açığındayım, bekliyorum kaptan gelsin, demire ineceğiz” deyince, 

“Efendi kaptan, Mümtaz kaptan demirlesin dedi sizin için” dedi. Uyy! anam. 


Ben hemen Beyazıt Kulesi N'ta, ağır ağır iniyorum. Sultan Ahmet minareleri transitte, funda bismillah. Pek ağır yol tornistan. 5 kilit suda aganta. Stop makine. 40 yıllık kaptan mısın mübarek diye kendi kendime sayıklıyorum.


Baktığımızda Jilet M/V Semira tam 500 metre bizi geçmiş fakat karaya oturmamış. Bu fırtınada Amiral Fahri Orbay(!) gemisi (nehir sınıfı) Haydarpaşa mendireğine oturdu, Sivas tankeri son anda Atilla ağabeyimiz Yenikapı sahiline 100 metre kalınca dönebildi ve M/T Sivas’ı kurtardı. Bazı kosterler hasar gördü ve diğer olaylar (?).


Hava güneşli ve güzel oldu. Ben ve herkes şamandırayı arıyoruz. Dürbünle uzaklara bakıyoruz. Göremedik. Ben herhalde ağırlık yetmedi, kim bilir nerede diye düşündüm. O sırada 1 numara ambarın hizasında gemici “Şamandıra burada” diye bordayı gösteriyordu. Dablumbazdan bakınca ben de, hepimiz gördük.


Beybaba Latif (abi) ve personel gemiye geldiler. Başladık önce olayı anlattık. Sonra daktilo arada karbon kağıtları, 4 kopya yazıyorum. Latif kaptan söylüyor, ben sıkıntıdan ıkına sıkına çat çat daktiloda rapor yazıyorum (mizaç olarak yazı işlerini sevmem). Yazarken gemide nöbetçi kaptan M. Erol Çeçen’e yapmış olduğu bu başarılı kurtarma ameliyesinden dolayı, “!!!! ????” dedi ve ben durdum. Gerektiği kadar dürüst yaşamaya çalışırım.


“Süvari bey, bu operasyonu ben dahil tüm nöbetçi personel müşterek çalıştık, siz bir tek bana teşekkür yazısı gibi yazdırıyorsunuz, bilmem ki yani …” deyince, o muhterem beybaba hiç unutmam başladı ağlamaya. Ve “Allah sizler gibi gençleri bu denizlere bağışlasın, evladım” dedi ama biz cart o kadar yazıyı daktilodan çıkardık. O zamanlar bilgisayar ve cep telefonu yoktu. Tekrar karbonlar, dosya kağıtları, 4 kopya haydi daktiloya. “Ulan Çeçen, kendin ettin kendin buldun” diye içimden söylenerek çok güzel bir rapor yazdık, ben ve süvari Abi Latif abimizle beraber.


Ben o gün çıktım. Raporu enspektörlüğe götürdüm. Tabii oturan gemiler, hasar görenler, enspektörlük kalabalık. Raporu verince rahmetli Yılmaz Şenova kaptan “Erdemir’deki sen miydin?” dedi. Sonra “Be kardeşim, biz yılların kaptanı böyle bir işi zor yaparız da hadi yaptın, şamandıra atmak da nereden aklına geldi” deyince ben “Efendim, o benim aklıma gelmedi, serdümendeki gemici söyledi, onu yolladım o halletti” deyince, “Tamam kardeşim, sen evine git hadi” diye beni uğurladı.


Bu demiri loçadan ırgata alıp zincirliğe istif eden operasyonu yürüten kardeşim Selçuk GENÇ (1969) kaptandır. Zira ben merkeze çekildim.

O akşam ben mutluluk sarhoşluğu içindeyim ama acaba bana ne ceza verecekler diye de endişeliyim. Herkes “4. kaptan gemiyi kaldıramaz, vaktiyle Levent kaptan yaptı buldu cezasını” diye söylentiler içinde.


Ben uyudum uyumadım, sabah doğru Fındıklı merkeze çağırdılar. Bindim arabalı vapuruna gittim. Beni gülümseyerek karşıladılar. Güverte Enspektörü Güntekin Bey “Kardeş, biz sana 1 maaş ikramiye, 5 gün de mükafat izni verdik, evine git istirahat et, 5 gün sonra gel” dedi.


Uyy! babam. Neredeyse havaya uçacağım. Sağolun dedim, vınnn!


Arabalıya (Üsküdarlıyım) gidiyorum ama sanki yere basmıyorum. İçeride oturamadım. Arabalının küpeştesine dayandım. Sevinçten denize atlamak istiyorum. Her zaman kahveye uğrarım ama bu sefer aldım rakımı, doğru eve. Oğluma sarılıp öpüyor, karıma kafa kol girişiyorum. Tabii ki anlattım. Bana bir sofra döşendi, sormayın. İçiyorum, sarhoşluk hak getire, rakıya yazık oldu.


Efendi, bir maaş ikramiyemi alamadım. 5 gün izin yaptım, sonra Giresun'da M/V Keban’a gidip 2. kaptanım Mehmet Hazne’nin yanına gittim. Makineciler raporu okumadan “Biz de ikramiye isteriz” diye olay çıkarmışlar. Ve ne ben ne de onlar para alamadık. Daha sonra ben Kuruçeşme’den otobüse binince o olayda nöbetçi makine lostromosu Muammer (?) ile karşılaştım. “Yahu, niye mani oldunuz, ben raporu müşterek yazmıştım. Bırakın ben nakit alayım, siz de sonradan mecburi alırdınız” deyince, “Sorma Çeçen kaptanım, öyle eşeklik ettik ki işin içinde ben vardım ve elebaşı da bendim. Nereden bileceğim sizin raporunuzu” deyip benden özür dilemişti.


İşte benim mesleğimde muhteşem 3 günüm.

Sağlıcakla kalın.


M. Erol Çeçen 1967  

Uz. Y. Kpt. Klvz Kaptan.



1 comentario

Obtuvo 0 de 5 estrellas.
Aún no hay calificaciones

Agrega una calificación
Akay Viran
Akay Viran
31 jul 2024
Obtuvo 5 de 5 estrellas.

Beybaba, bir solukta okudum. O kadar guzel yazmissiniz ki sanki o gemide hissettim kendimi..Elinize saglik...Meslegimiz sizin gibi isini seven insanlarla degerini buluyor. Saygilar

Me gusta

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page