top of page
Yazarın fotoğrafıAlper Akpeçe

Güneydoğu Asya Maceraları - Bölüm 4

Güncelleme tarihi: 17 Eyl

Akay Viran YDO Gv. 81


"Bomoh" ve Malezya Güney Çin Denizi Adaları


Bir önceki bölümde de anlattığım gibi, şifa verdiğine inanılan Bomohlar (Şamanlar), yani çoğu cahil, sokak aralarına kadar inmiş büyücüler ve onlara para akıtıp şifa bulacağına inanan halk kitleleri, Güneydoğu Asya ülkelerinde her yerdeler.


3 yıl yaşadığım Melaka şehrinde, oturduğum Taman Muhibbah mahallesinde, eve gidip gelirken önünden arabaların, üstelik de lüks cip ve sedanların eksik olmadığı ev bende merak uyandırıyordu ama pek üzerine de gitmemiştim. Sonra bir gün, bu evin aslında "Bomoh" olduğunu iddia eden bir şarlatana ait olduğunu söylediler. O an adamın ayda ne kazandığını kabaca hesapladığımda ömrümü denizde geçirdiğime hayıflanmadım dersem yalan olmaz.


Benim Bomohlarla hiç işim olmadı ama sadece bir kere, Kuala Lumpur’da yaşarken korkunç bir baş ağrısı yaşadığımda, itiraz edecek gücüm olmadığından mıdır, yoksa merakımdan mıdır nedir; bilemediğim bir dürtü beni bir şifacının önüne getirdi.


Benim gibi hiç inancı olmayan bir kişinin bu tip bir şifacının önünde şifa bulamayacağı bariz olmasına rağmen yine de gittim. Bahçe içinde (Malezya’da Bungalow denilen) 3 katlı bir villanın önünde durduk. Benimle beraber tüm aile, kapıyı açan hizmetlinin gösterdiği büyük salona doluştuk.


Salonun bir köşesinde, duvarda büyük bir dünya haritası ve üstünde yüzlerce kitap ve ıvır zıvırın durduğu büyük bir tik masa ve arkasındaki sağlı sollu kakmalı, oymalı koltukta, orta yaşlı, bıyıklı bir zat... Kallavi bir "Assalamun Aleikum" dedikten sonra bana eliyle masanın diğer tarafında, bir metre ötede duran koltuğu gösterdi ve oturmamı işaret etti. Hemen ardından da İngilizce olarak hangi dilde konuşmak istediğimi sordu. İngilizce demem üzerine de oldukça yalın ve aksansız bir İngilizce ile niye geldiğimi sordu; "I have an unbearable headache" dedim.


Sağ kolunu yavaşça yukarı doğru kaldırırken, elini sanki azimut ayarı yapılan uydu anteniymiş gibi hafif hareketlerle çevirmeye başladı ve elinin ayası bana dönük duruma gelince bu sefer de dağda, bayırda metal, maden arayanların dedektörleri gibi elevasyon ayarı yapmaya başladı... Hafifçe titreyen eli kafama doğru tam 90 derece olduğunda durdu ve bana son bir aydır nerelerde olduğumu sordu. Korkarak, titreyerek ve kekelemek suretiyle, altından ne çıkacağını bilemediğimden kendisine denizci olduğumu ve 25 gün önce Güney Afrika’da Port Elizabeth limanında olduğumu söyledim. Elini oynatmadan kafasını arkaya çevirip, dünya haritasına baktı ve Port Elizabeth’i bulup 3 saniye kadar sustu. Ardından garip bazı kelimeleri mırıldanıp (zırvalayıp daha doğru olur) elini indirdi ve bana "Senin içine şeytan girmiş" deyiverdi...


O dakikaya kadar içime hapsettiğim tüm hislerimi en sunturlusundan; "Senin de, elinin de, haritanın da, geçmişinin de..." diye başlayan ve sonu malum olan küfürle ortaya döküverdim ve ayağa kalktım. Kapıya yöneldim...


Arkamdan bir ses "Lütfen oturun ve küfretmeyin" diye hafif aksanlı bir Türkçe ile seslenince mıh gibi durduğumu ve döndüğümü hatırlıyorum. Kendini şifacı ilan eden bu şarlatana; oldukça kibar bir şekilde ve şaşkınlıkla: "Siz kimsiniz?" dedim.


Şifacı şarlatan, üniversiteyi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Metalurji Mühendisliği bölümünde okuyan bir Malay olduğunu ve Türkçeyi bildiğini söyleyince dayanamadım; "Siz bu teknikle şeytan arayacağınıza maden aramaya gitsenize, hem bakın ne güzel dedektöre de gerek yok, elinizle ne güzel arıyorsunuz, hiç olmazsa ülkenize faydanız olur ve okuduğunuz mesleğin hayrını görürsünüz" dedim... Bilahare, kaşla göz arasında aileden birisine verdiği ve günde 3 bardak içmemi tavsiye ettiği pet şişedeki suyu da ziyan olmasın diye benim arabanın silecek suyu haznesine boşalttım... Çıktım, gittim. :)


Tabii başımın ağrısı azalmadan devam ettiği için acıya dayanamadığımdan aynı gece Kuala Lumpur’daki Ampang Puteri Hospital’a gittim ve Dang Humması (Dengue Fever) tanısıyla yatırıldım. 15 gün süren tedavinin sonunda, 15 kilo kaybetmiş bir şekilde hastaneden çıktığımda hâlâ yaşadığıma inanamamıştım. Doktorun demesine göre şansım; beyaz ırktan olduğum için kanımda virüsü tespit edebilmiş ve doğru tedaviyi yapmışlardı. Sarı ırkın kanındaki virüsler ise testte çıkmıyordu çünkü...! Her sene sadece Malezya’da Dengue Fever’a yakalananların sayısının binlerce ve ölü sayısının yüze yakın olduğunu söylersem sanırım durumun vahameti de ortaya çıkacaktır.


Mahalle aralarında tabela asmalarına karışılmayan ve yasal olarak işlerine devam eden bu şarlatanlar maalesef gayet güzel para kazanıyorlar ve hepsi farklı şekillerde "badelemeye" devam ediyorlar. Allah’tan şansıma sadece metalurji mühendisi çıkmıştı da vaziyeti kurtarmıştım. :))


Dönem arkadaşım Metin Üsküp (İsl. 81), daha sonraki yıllarda benim kadar şanslı olamayacaktı. Kaptığı virüsün ne olduğunu gemiden gelip de direkt yatırıldığı Yeşilköy International Hastanesi’nde ve sonra Cerrahpaşa’da tespit edememişlerdi. 6 aydan beri hastanede yatan Metin’i seferden döndüğümde ziyaret ettiğimde gördüğüm manzara ve Metin’in anlattığı hikayeden onun da aynı benim gibi Dengue olduğunu, bu virüsü Singapur’da kaptığını ama önlem almakta geç kalındığını anlamış ve ısrarım üzerine yapılan test sonucunda çok geç kalınmasına rağmen Dengue bulunmuş ve yine 81 dönemi şaha kalkarak benim Malezya’da bulduğum ilacı 2 gün içinde Türkiye’ye getirmiş ve Metin’i kurtarmıştık. Ne yazık ki aradan geçen 2-3 yıl sonra 2015’in Nisan ayında Metin başka bir nedenden ama tamamen Dengue’nin verdiği tahribattan ötürü bizleri bıraktı ve bu dünyadan göçtü, gitti. Dengue virüsünden kurtulup yaşamaya devam etseniz bile virüs ne yazık ki bedeninizi terk etmiyor. Genellikle ya dalakta ya da karaciğerinizde uykuya yatıyor ve fırsat kolluyor (Bana hastaneden taburcu edilirken söylenenler tam bu şekildeydi). İşte Metin’in başına gelen tam olarak buydu. Aradan 20 sene geçmesine rağmen kafamın içindeki "Acaba ne zaman hortlayacak?" sorusu ile yaşamaya devam ediyorum. Bu olaydan önce adı konulamayan 2 defa daha virüs kapmış ve her seferinde yırtmış biri olarak hiçbir şeyi fazla ciddiye almadan yaşamın tadını çıkararak yaşamaya devam ediyorum.


Rising Tide ile tüm Güneydoğu Asya adalarını elbette gezemedim ama Malezya’nın tamamını (Borneo adasındaki Sabah ve Sarawak hariç) dolaştım. İşte Malezya’nın Güney Çin denizindeki dalma merkezi olan Tioman adasına gidişimizle ilgili küçük bir anıyla bu bölümü kapatayım.


Singapur’dan kumanya ikmalini yaptıktan sonra yola çıktık. Hedefimiz Malezya’nın Tioman adası. Tioman adası bugün hâlâ Malezya’nın Güney Çin denizindeki turistik merkezi konumunda. Adanın batı sahilinde feribot iskelesinin kuzeyine doğru demirledik. Misafirleri bekleyeceğiz ve önce Tioman daha sonra da Tioman’ın güneyindeki 3-5 adayı gezeceğiz ve dalacağız.


Teknenin altı adeta akvaryum gibi. Dalmaya gerek yok


. Suya gir ve şnorkeli tak, öylece bak... Balıklar resmî geçit yapıyorlar sanki. Akşam üzeri adanın üstündeki tek köye toz şeker almaya gittim ve gelmişken de biraz taze yeşillik almaya karar verdim.


Minik bir bakkal dükkânına girdim ve rafları taradım. Gula şeker demek... ve Garam ile yani tuzla yan yana duruyorlar. Gula aldığımda emin olarak 2 paket aldım ve biraz da "Sayur sayuran" yani yeşillik alarak tekneye döndüm.


Ertesi gün Hans ve arkadaşları geldi. Yemekler yendi ve Türk usulü çay yaptım. Şekeri de bir kaseye koydum. Ha bu arada o yıllarda Malezya’da ve Singapur’da kesme şeker yok. Herkes toz şeker kullanıyor.


Biz, şakrak çaylarımızı içmeye başladık... O da ne! Çay tek kelimeyle iğrenç... Herkes bana bakıyor, bu nasıl çay diye? Ben de onlara bakıyorum, sizin şekeriniz ne biçim diye...


Birisi kasedeki şekerin ufak bir kaşıkla tadına bakınca durum anlaşıldı. Kasede şeker değil Ajinomoto var dedi... yani Mono Sodyum Glutamat.



İşte Güneydoğu Asya ülkelerinde neredeyse tüm restoranlarda kıyasıya kullanılan tat verici, bu çok zararlı katkı maddesiyle tanışmam bu şekilde oldu. Son yıllarda yasaklanmasına rağmen hâlâ birçok restoranda kullanılıyor. Türkiye’de satılan Asya kökenli bazı gıdalarda da mevcut. Görüntüsünün şekerden hiç farkı yok. Tadı ise çiğ olarak iğrenç ama girdiği yemeğe lezzet veren Ajinomoto aynen çöpe ve ben de yeniden bakkala gula almaya...


Gelecek Bölüm... Kuala Lumpur Wawasan 2020, Kampong Baru ve Phuket tarikatları.

50 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Σχόλια

Βαθμολογήθηκε με 0 από 5 αστέρια.
Δεν ήταν δυνατή η φόρτωση των σχολίων
Φαίνεται πως υπήρξε τεχνικό πρόβλημα. Δοκιμάστε να επανασυνδεθείτε ή να ανανεώσετε τη σελίδα.
bottom of page