top of page
Yazarın fotoğrafıAlper Akpeçe

Güneydoğu Asya Maceraları - Bölüm 1

Güncelleme tarihi: 17 Eyl

Akay Viran YDO Gv. 81


Riau Adaları / Endonezya


Riau Adaları, Singapur Kanalı'nın güneyinde yer alan, Endonezya’ya ait yüzlerce irili ufaklı adadan oluşan bir adalar grubudur. Singapur ve Malezya’da teknesi olan veya olmayan herkesin gittiği ya da gitmeyi planladığı bir yerdir. Ne yazık ki, bu adalar arasında yatçılık yapmak pek kolay değildir. Gel-git akıntısı çok fazladır. Bazen 7 mil hızla akar ve aniden sizi istemediğiniz bir pozisyonda hiçbir yerde şamandıra vb. bile gösterilemeyen, hatta bir önceki gün oradan geçmiş olsanız bile belki de o sabah oluşmuş bir kum tepesinin üzerine konduruverir.

Bir gün teknenin kıçından atlayan bir misafirimizi, "Aman atlama," diye ikaz etmemize rağmen "Ben çok iyi yüzücüyüm, merak etmeyin," diyerek atlamış ve ancak 2 gomina öteden sersemlemiş bir halde yüzeye çıktığında botla gidip toparlamıştık. Akıntı nedeniyle bu dar kanallarda ve adalar arasında deniz hep bulanık, hatta sütlü kahve renginde desek daha doğru olur.


Öte yandan, adalar arasındaki dar kanallarda seyir yapmak neredeyse imkansızdır. Ancak yerel balıkçıların bildiği bu kanallardan geçmeden de burayı gezmek anlamsızdır. Fakat tüm bunlara rağmen, Riau Adaları aynı bizim sahillerimizdeki talan gibi artan nüfusun açgözlülüğüne yenik düştü. O güzelim mangrove adalarına, aynı Antalya’daki falezlere yapılan oteller gibi, Bodrum Cennet Koyu’nun yandaşlara peşkeş çekildiği gibi, kapış kapış çok uluslu şirketlere dağıtıldı. Tropik cennet olan bu doğa cenneti adalar, cehenneme çevrilip daha sonra suni cennetler yaratıldı.


2024 senesi itibariyle bu adalara ulaşım, 1993 senesiyle kıyaslanamayacak kadar kolaydır. 1993'te Singapur’dan ve Johor Bahru şehrinden günde belki 2-3 feribot ile gidilebilen birkaç liman vardı. Daha sonra Malezya, Singapur ve Endonezya bir karar alarak Riau Free Trade Zone üçgenini oluşturdular ve yatırımlar başladı. Öncelikle Batam ve sonra Bintan adasında o seneden bugüne kadar 5 yıldızlı oteller, marinalar, tatil köyleri, eğlence tema parkları, alışveriş merkezleri, golf sahaları, havaalanı ve mantar gibi her köşeden fırlayan çirkin ama lüks rezidanslar, adalar arasında köprüler inşa edildi. Adalarda yeni yollar yapıldı. 2004 senesinde de Bintan adası Riau Adalarından ayrıldı. Kendi başına bir yönetim birimi haline döndü ve Riau Province’in başkenti oldu. Feribotlar bizim Eminönü-Kadıköy arasındaki gibi çalışarak binlerce turisti Malezya’dan ve Singapur’dan bu adalara taşımaya başladı. Batam ve Bintan’dan çevredeki daha küçük adalara özel turlar düzenleniyor. Biz, daha bunların hiçbirisi ortada yokken bu bölgeyi tanımak ve belki de buralarda yat turizmi yapabilir miyiz düşüncesiyle Rising Tide ile ve bazen de feribot ile bu adalara birçok kez gittik. İyi ki de gitmişiz. Bugün buralarda o güzelim tropik cenneti yaşamak çok farklı bir ortamda gerçekleşebiliyor.


İşte o seferlerden birisini bu hikayede anlatmak istiyorum:


Mayıs ayında Singapur’a geldikten sonra, 5 Alman misafirimiz ile Batam ve Bintan adasına gitmeye karar veriyoruz. Singapur’dan çıkış yapıp önce Endonezya’ya giriş yapacağımız tek giriş çıkış limanı olan Batam adasının Sekupang limanına geliyoruz ve o yıllarda vize olmadığı için sadece teknenin giriş işlemlerini kısa sürede tamamlayıp seyir iznimizi alıyorum. Tabii yanımızda getirdiğimiz bir-iki ufak hediye kolaylık sağlıyor. Bugün artık köprülerle birbirine bağlanan Batam adasının güneyindeki dar kanaldan Bintan adasının ana şehri Tanjong Pinang’a kadar kanal seyri yaparak seyrimize devam ediyoruz. Burada seyir yapmak öyle kolay değil, hatta imkansız, çünkü harita diye bir şey yok. Mevcut portolonlar ile seyir yapmak söz konusu bile değil. O nedenle Sekupang Limanı'nın hemen batısındaki minik bir adada yaşayan yerel balıkçı Noordin bize kılavuzluk yapıyor. Fakat İngilizce bilmediğinden yanına İngilizce bilen arkadaşı Anwar’ı da alıyor. Daha yeni gittiğim için henüz Malayca veya Endonezce (aslında aynı lisan ama herkes kendi ülkesinin adıyla anıyor: Bahasa Malay veya Bahasa Indonesia) bilmediğimden tercüman aracılığı ile anlaşabiliyorum. Dost olduğum bu insanların iyiliklerini asla unutamadım ve yıllarca her ikisi de bu dünyadan göçüp gidinceye dek dostluğumuz hep devam etti. Şimdi de hala çocukları ile haberleşiyorum ve her sene gittiğimde mutlaka ziyaretlerine gidiyoruz.


Böylelikle Batam’ın güneyinden dar kanallardan geçerek Bintan adası Tanjong Pinang limanına kadar Güneydoğu Asya Mavi Tur gezimizin ilk gününü tamamlamış oluyoruz. Tanjong Pinang o zamanlar çok ufak bir balıkçı köyü. Köyün hemen önünde “Kelong” diye tabir edilen kazıklar üstündeki evlerin açığına demirliyoruz. Tropiklerde güneş akşamüstü 7’de battığı için mümkün olduğunca en geç saat 6 civarı nerede konaklayacaksak oraya varmamız şart. Gece seyri bu kanallarda söz konusu değil.


Noordin, hava kararmaya başlamadan hemen önce ikaz ediyor. Mutlaka şişme botumuzu (4 metrelik dıştan takma motorlu Avon) güverteye alalım diye. Nedenini sorma gereğini düşünmüyorum bile. Hemen ön direğe bağlı olan vinç görevi gören bumbamızı donatıyoruz ve botu güverteye alıyoruz. Noordin bununla da kalmıyor ve ilk nöbet benim diyor.

Noordin, Nurkan ile, ben de Anwar ile güneş batışı ile doğuşu arasındaki karanlık saatleri nöbetleşerek ilk gecemizi Bintan adasında demir vardiyasında geçiriyoruz. Bizim Almanlar birbirlerine bakıyorlar, ne oluyor diye? Merak etmeyin, sadece tedbir amaçlı diyoruz. Düşünün ki o senelerde bu adalarda doğru dürüst turist yok. Gelirse ya Singapur’dan, ya da Malezya’dan gelecek 5-10 kişi, onlar da günübirlik geliyorlar. Muhtemelen Rising Tide gibi bir yatı ilk kez görüyorlar. Olaysız geçen bir gecenin sonunda gün ışığı bize güzel bir günün habercisi olarak "Selamat Pagi" diyor. Demirimizi vira edip, yavaşça Tanjong Pinang demir yerinden ayrılıyoruz.


Bintan adasının doğu sahilinde denizin rengi, tropik ada reklamlarındaki gibi kahve renginden turkuaza dönüyor. Çünkü bu tarafta Güney Çin Denizi başlıyor ve bugün bir dalma merkezi olan ama 1993’te bizden başka sadece adalıların yaşadığı Mapur Adası'nın batı sahilindeki koya demirliyoruz.



Ertesi gün sabah çok erkenden Mapur Adası'ndan hareket ediyoruz. Bu kez istikamet Bintan adasının kuzeyindeki enteresan kaya formasyonlarıyla bezenmiş minik koylar. “Aman şu koya bir an önce gidip yer kapalım, en uygun kayaya halat verip kıçımızı sokacağımız bir teknelik yer bulalım” kaygısının olmadığı o güzel koylardan bir tanesini seçip, kuzey sahili boyunca uzanan kelongların arasında en güzel plajı bulup demir atmamız ve kendimizi turkuaz sulara atmamızla yepyeni bir güne başlıyoruz. Almanları plaja çıkarıyoruz ve güvertede temizlik yapmaya başlıyoruz. Ama biraz sonra batı ufkunda belirmeye başlayan bulutları görünce hevesimiz boğazımızda kalıyor. Beyaz bulutlar önce gri ve birden bire renk değiştirip simsiyah oluyor. Noordin ve Anwar bağırmaya ve sahildeki Almanları çağırmaya başlıyorlar.


Rüzgarın şiddetini artırmaya başladığını ve hiç de yabana atılmayacak kadar süratle arttığını görünce bunun bildiğimiz sıradan bir cephe geçişi olmadığını anlamamla beraber, Nurkan’ı acilen sahile gönderiyorum ve düdüğe son gücümle asılıp el kol hareketleri ile Almanlara bağırıyorum.


“Heyyy, come back, come back, hurry up, hurry up!” Onlar da bulutları görüp hemen toparlanmaya başlıyorlar. Onlar daha tekneye ulaşmadan rüzgar 30 knot’a ulaşıyor ve can havliyle makineyi çalıştırıp, demirimi vira etmeye başlıyorum. Almanlar hiç anlam veremedikleri bu telaşın nedenini 5 dakika içinde idrak ediyorlar.


Tam demiri alıp da koydan açık denize doğru yol verdiğimizde rüzgar şiddetini ansızın artırıyor. 50 knot esmeye başlayan rüzgarla beraber dalgalar da büyümeye başlıyor. Altımızda 2 metre su olduğunu bildiğim için bir an önce buradan uzaklaşmak istiyorum. Hemen floku üçte bir ve stay sailimizi yarıya kadar açıyorum. Dalgalar birden bire 3 metreye ulaşıyor.


Pruvami sahilden en az 2 mil açığa çıkacak kadar Singapur Kanalı'nın ortasına doğru gidiyorum, sonra tekrar batıya dönüyorum. Almanlara can yeleklerini takmalarını ve kendilerini kıç oturma grubuna bağlamalarını emrediyorum. Rüzgar şiddeti 60 knot ulaştığında Rising Tide iskele tarafa doğru 20 derece yatıyor ama rotamızdan sapmadan tekneyi üzerinde 2 knot hızla olduğu yerde tutmayı başarıyorum. Yağmur damlaları adeta fındık büyüklüğünde yağıyor tepemize. Görüş sıfır. Köpeğimiz Kara, biz bunları yaparken hiç havlamıyor ve dümenin önünde dimdik ayakta duruyor ve havayı kokluyor.


45 dakika devam eden bu karabasan birden bire hiç bir şey olmamışçasına aniden yerini günlük güneşlik sakin bir tropik havaya bırakıyor. Yorgunluktan o kadar bitap düşmüşüz ki 30 dereceyi bulan güneşin altında hiç kimse oturduğu ve bağlı olduğu yerden kalkmadan gökyüzüne bakmaya ve üstündekileri güneşin sıcaklığı ile kurutmaya devam ediyor. Rising Tide’i tekrar rotasına geri getirip davetli olduğumuz Nongsa Point Marina dışındaki sığlık şamandırasına doğru dönüyorum. Nongsa Point Marina daha inşa halinde olduğundan bizden başka tekne yok. Yeni yapılmakta olan boş bir rıhtıma aborda oluyoruz.

Marina müdürü koşarak geliyor, nasıl olduğumuzu soruyor. Kendisinden bu kasırganın normal bir kasırga olmadığını, yılda bir kaç kez estiğini ve batıdan Sumatra adasından doğup, doğuya doğru hareket ederek ne var ne yok kırıp geçirdiğini öğreniyoruz. 1993 senesinde tanıştığım bu kasırganın adının “Sumatras” olduğunu söylüyor. Daha sonra hasar bilançosunu öğrendiğimde gerçekten ne kadar şanslı olduğumuzu anlıyorum. 7 tane balıkçı teknesi kayıp, Singapur’da asırlık ağaçlar, trafik ışıkları devrilmiş. Batam ve Bintan adasında hasar çok büyük. Rising Tide’in ağır donanımının ilk sınavını vermiş oluyoruz.


Bizdeki hasar: O… Sadece mutfak tezgahında bırakılan 2 bardak kırılmış… Almanlar tekneden ayrılmak istiyorlar ki çok haklılar. 3 günlük Batam, Bintan turunda her şeyi tatmış bir ruh halinde zar zor bulduğumuz bir külüstür minibüsle; böbrek taşı düşürten, delik deşik yollardan Sekupang feribot iskelesine gidiyorlar ve oradan da ver elini medeniyet: Singapur.


Nongsa Point Marina’da bağlı olmanın verdiği rehavet içerisinde onlar gittikten sonra birkaç gün daha kalmaya karar veriyoruz ve ısmarladığımız Otak otak ile gado gadolarımızı yedikten sonra erkenden yatıyoruz ta ki… Kara sabaha karşı saat 2’de havlayıncaya kadar.


Gelecek Hafta: RIAU BUGİSLERİ

71 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
Couldn’t Load Comments
It looks like there was a technical problem. Try reconnecting or refreshing the page.
bottom of page