top of page

Elde kalan tek şey ÖFKE

70’li yıllarda İstanbul’da çocuktum. Sokakta bizden büyüklerden dayak yediğimizde eve gidemezdik. “Ne yaptın da dövdüler?” derdi anamız, babamız, bir de onlar haşlardı bizi. Bilirlerdi ki büyükler küçükleri korurdu (andımız öyle demiyor muydu?), dövecek hale geldiyse illaki affedilmeyecek bir terbiyesizlik yapmış olurduk.


Şimdilerde bu tip bir hikayenin sonucu 2 aileden hastanelik insanlar, hatta birbirini öldüren aileler.


Evden çıkar, 2 ana cadde geçer, sokak aralarından ilkokula giderdik. Yaklaşık 2 km yağmur, kar, kış yürürdük okula. Kimse çocuklarımız eve dönecek mi diye endişelenmezdi. O zamanlarda bize servis deseler, manasını sözlükte arardık herhalde.


Arkadaşlarımın kimisinin babası apartman görevlisiydi. Mahalle bakkalının oğluydu arkadaşımız. Kimisinin babası Levent Camisi’nin köşesinde çiçek satan adam, kimisinin avukat, memur, işçi.


Kimisinin anası babası Kürt’tü, kiminin ki Alevi, Sünni, Ateist güle oynaya okula gider, güle oynaya dönerdik. Mahallemizdeki Ermeni ailelerin birkaçı Fransa’ya göçerken hepimiz büyük küçük salya sümük ağlamıştık, o gün hala gözümün önünde.


Kimi zaman apartman görevlisinin, kimi zaman bir başkasının evinde bağır çağır oynardık. Sınıf farkı deseler, açar sözlüğü bakardık o ne demek diye. Kendimiz kaybederdik mahallede oyun oynarken, hava kararırdı sokaklarda.


Mustafa amca FB’liydi, kalp hastasıydı. Radyoda maçı dinlerken kalbi dayanmadı, 50’li yaşlarında aslına rücu etti. 1 hafta evde radyo açamadık. Televizyon daha her eve girmemişti zaten. Mahalleli 1 hafta yemek taşıdı evlerine.


3 hafta önce bizim apartmanda yaşayan biri vefat etmiş, 2 gün önce haberimiz oldu. Bırakın mahalleyi, apartmanda kimsenin haberi olmadı.


Kısacası, her şey vardı çocuk hayatımızda. O zamanlardan hatırlamadığım şeylerden biri ise öfke. İnsanların birbirine öfkelendiğini hiç görmedim. Ayıptı bağırıp çağırmak.


Öğretmenlerimin sesini yükselttiğini de hatırlamıyorum. Ama ilkokul öğretimimden ölesiye korkardım. Korku şiddetten değil, saygıdan kaynaklanırdı. Her şeyi bildiğini düşünürdüm.


hasan bakkal

"FEVZİ ÖZTÜRK’tü ilkokul öğretmenim, bize insan olmayı öğretmişti çarpım tablosundan önce, birbirimizi sevmenin erdemini vermişti “Ali topu tut” yazmayı öğretmeden önce. Okulumuzu soranlara gururla söylerdik adını “ŞEHİT KUBİLAY İLKOKULU.” Hepimiz bir örnek giyinirdik: mavi önlük, beyaz yakalık.


şehit kubilay ilkokulu

Yerli malı haftasında okulda yok yoktu masaların üstünde. Bu ülke neler başarmış, görmekten gurur duyardık.


Yavrukurt’tuk hepimiz. Gerçekten hepimiz birimiz, birimiz hepimiz içindik. Her sabah andımızı katıksız sevgiyle, inanarak, hissederek okurduk."


Mahalle muhtarımız Selçuk dedeydi, 23 Nisanlarda mahalleyi bayraklarla donatırdı. Şölenler, fener alayları olurdu.


Ayşe’nin annesi Ayten abla (Alpman) şarkı söylerdi bize Selçuk dedenin mutfak camından. Rahmetli Ali’nin babası Orhan Amca (Kapkı) 3. bloğun duvarında film oynatırdı akşamları.


Yıllar geçti, elimizde kalan çocukluğumuzda görmediğimiz öfke, sadece öfke.


Hangi ara besledik, büyüttük bu öfkeyi bilmiyorum; insanlar birbirine öfkeli, Sünni, Alevi, Kürt, Türk, siyasetçi, vatandaş herkes öfkeli.


Ben de ülkeyi bu hale getirenlere öfkeli.


Maalesef elde kalan tek şey, öfke.


Hasan Bakkal 84 Mk.


Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating

Bize Ulaşın

YDO RUHU

Bu sayfada görmek istediklerinizi,

Fikirlerinizi Bizimle Paylaşın   

YDO okul brövesi

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page